Choose Your Color

Tasavvuf Okulu Ders Notları

Mükerremiyet

  • 04.09.2022
  • 258

Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin.

Vessalâtü vesselâmü âlâ seyyidina ve mürşidine Muhammedin ve alihî ve sahbihî ecmain.

Kişiyi, Cenabı Allah’a (c.c.) vasıl edecek bu yolun en önemli hususlarından birisi de "Manevi Neseb" yani silsiledir. Tasavvuf büyükleri bu silsileyi, müridin bu yoldaki babaları ve dedeleri olarak tarif etmişlerdir.

Nitekim İmam Şa'rani hazretleri buyurur; ''Ey hakikati arayan! Girdiğin bu yoldaki manevi babalarını ve dedelerini bilmelisin. Girdiği yoldaki rehberlerini bilmeyen salik manen kör hükmündedir. Böyle bir salik Rasûlullah’ın (s.a.v.), babalarını tanımadan başkalarına intisap edenler hakkındaki: ''Babasının gayrısına intisap edene Allah lânet etsin!'' hadisinin hükmüne girer.

İbnü'l Fârıd hazretleri de der ki; ''Bizim aramızdaki manevi neseb, cisme bağlı olan nesepten daha yakın ve kuvvetlidir.''

Nitekim kişi ruhu ile insandır. Bu sebeple kişinin ruhuna baba olan zât, kişiye her zaman rehberlik eder. Ancak, kişinin cismen babası olan kimse bu mertebede değildir.

Unutulmamalıdır ki, kişinin biyolojik babası ile olan bağı toprağa dayanırken, manevi babalık eden kâmil zât ile olan bağı ise ruha dayanır. Bu durumda kişiye gereken, ona ruhen babalık yapacak kâmil bir mürşide intisap etmek ve irşadına tâbi olmaktır.

Geçmişteki Hak Dostları, müritlerine daima manevi büyüklerin hayatlarını, edeplerini ve ahlakını öğretmişlerdir ve şu hususta ittifak etmişlerdir;

"Bir insân-ı kâmile, bir cemaate bağlı olmayan kimse yolda kaybolmuş kimsedir. Böyle bir kimsenin irşat makamına oturması caiz değildir. Ancak zahirî ve manevi nesebi açıkça ve kesinlikle belli olan bir şeyh-i kâmilden feyz alıp, onun bütün manevi mirasına lâyık olacak hâle gelen ve tarikatın bütün inceliklerini bilen kimse, şeyhi tarafından irşada mezun olduktan sonra zikir telkin edebilir. Hırka giyip Salih kimselerin yaptığı şekilde, şartlarına riayet ederek irşat yapabilir."

İttifak edilen bu hususta çok önemli bir gerçek vurgulanıyor! Bir kimsenin, manevi yola dâhil olmadan, kendi çabası ile gelebileceği makam "Nefs-i Mülheme" noktasıdır. Bu makam, kişinin kalbine manevi ilhamların nüfuz ettiği yerdir. Bir sonra ki basamak olan "Nefs-i Mutmainne" makamında ise kişi kötülük hususunda tamamen uzaklaşmış hâl alır. Bu makamdan itibaren mürşid-i kâmile olan ihtiyaç kaçınılmazdır. Nitekim bu makamlarda kişinin ayağını kaydıracak şaşırma yerleri pek çoktur. Mürşid-i Kâmil, müride gerekli zikir telkini yaparak, ona yol gösterir.

İmam Şa'rânî hazretleri buyurur; ''Zikir telkininin sırrı, Hazreti Peygamber’e (s.a.v.) varıncaya kadar bütün kalplerin birbirine irtibatını temin etmektir. Efendimiz’e (s.a.v.) müracaattan sonra kalpler Allah'a bağlanır. Bu durumda müridin edeceği istifadenin en az derecesi, mübarek silsilede bulunan Hak Dostlarının ruhaniyetlerinin kişinin mürşidi vasıtasıyla icabetlerine nail olmasıdır. Bu şekilde Hak Dostlarının yoluna girmeyen kimse, onlardan sayılmaz. Altın Silsileyi yüz kere okusa bile ona icabet edilmez.''

Manevi anlamda kişinin beş tane babası vardır. Biyolojik anlamda babası, kişinin dünyaya gelmesine vesile olan kimsedir. Tarikat yolunda babası, intisap ettiği, manen yol gösterici olan, Mürşid-i Kâmil’dir. Tevhit inancı yolunda babası, Hazreti İbrahim (as)'dır. Nitekim bu husus Kur'an-ı Kerimede; "...öyle ise Hanîf olan İbrahim (as)'in yoluna (milletine) uyun." (Âl-i İmran-95) olarak beyan edilmektedir. Beşeri anlamda babası, Hz. Âdem (as)'dır. Şefaat hususunda babası, Kâinatın Efendisi Muhammed Mustafa’dır (s.a.v.).

Unutulmamalıdır ki, bu yol baştan sona, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ahlakı ile ahlaklanmaktır. O’nun (s.a.v.) mübarek şemaillerini bilmek, Yüksek ahlak ve davranışları ile bir hayat yaşamaya gayret göstermektir.

Mübarek Şemailleri

Resul-i Ekrem (s.a.v.) uzuna yakın orta boylu idiler. Ashabı ile otururlarken mübarek omuzları, o meclistekilerden daha yüksekçe dururdu. Yaratılışları son derece fevkalade dengeli, vücutları sağlam ve kendine hâkim idi. Boyunları uzun veya kısa olmayıp, kalın veya ince de değil dengede idi. Boyunları düzgün ve parlak olup, gümüş temizliğini andırdı. Mübarek göğsü geniş olup iki omuzları arası açıktı. Kemikleri ve eklemleri irice idi. Bilek kemikleri uzundu. Elleri geniş ve kuvvetli, uzun kemikleri düzgündü. El ve ayak kemikleri mutedil uzunlukta idi. Ayaklarının altı, bastığında ortası yere değmeyecek şekilde çukurdu. Ayaklarının derisi gayet yumuşak olup kırışık ve pürüzlü değildi. Ayaklarını yıkarken kullandığı su akıp giderdi.

Teni gül gibi pembemsi beyaz, nurani ve parlak, ipekten yumuşaktı. Mübarek vücudu daima temiz, kokusu her zaman güzel idi. Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı. Bir kimse onunla musâfaha etse, bütün gün O'nun (s.a.v.) güzel kokusunu duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasalar, o çocuk güzel kokusuyla diğer çocuklar arasında belli olurdu.

Başı büyükçe idi. Saçları ne düz ne kıvırcık olup, ikisinin arası gayet düzgün ve güzel idi. Saçlarını bazen iki tarafa ayırır bazen ayırmazdı. Uzattığı zaman kulak memelerini geçmezdi. Sakalı gür idi. Uzattığı zaman bir tutamdan fazla uzatmazdı. Vefat ettiklerinde saçlarında ve sakallarında yirmi kadar beyaz vardı.

Alnı genişçe ve uzunca idi. Kaşları hilal gibi olup iki kaşı arası birbirinden uzakça ve açık idi. İki kaşı arasında bir damar bulunuyordu ki öfkelendiği zaman kabarıp belirirdi. Çekme burunlu idi. Burun kemiği belirgince ve biraz kavisli olup delikleri küçüktü. Yanakları düzgün ve pürüzsüz olup, ağzı genişçe idi. Dişleri inci gibi olup, daima misvak kullanır, sık sık kullanılmasını tavsiye buyururlardı. Kirpikleri uzun ve siyah idi. Gözleri büyükçe siyahı tam siyah, beyazı tam beyaz idi.

Yüksek Ahlak ve Davranışlarından Bazıları

Mübarek yüzü yüzlerin en temiziydi. Bir şeyi istedi mi derhal yüzünde görülür. İstemedi mi? Derhal yüzünde görülür. Bir şeyi beğenince de memnuniyeti hissedilir. Bu güzel bünyede zindelik, kuvvetli hayâ, müthiş azim bir arada idi. Hisleri fevkalade kuvvetli idi. Pek uzaktan işitir, kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü.

Bütün hareketleri mutedil ve ölçülü idi. Bir yere giderken acele etmez, sağa sola meyletmeden, ağır başlılıkla giderdi. Hızlı yürür, akarak giderdi. Yavaş yürür gibi görünür, fakat beraberinde gidenler süratle yürüdükleri halde ondan geri kalırlardı.

Lüzumsuz söz söylemezdi. Her sözü hikmet ve nasihat idi. Herkesin aklına ve idrakine göre söz söylerdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Sohbetinin tadına doymak mümkün değildi.

Kalbi yufka idi. Her kötüye şefkat göstermiş. Hiçbir kötüyü cemaatinden ayırmamış, ona merhametle elini uzatarak ıslahına çalışmış, her zayıfa mürüvvetle davranmış, topluma kazandırmıştır. Kimseye fena söylemez, kötü muamele etmezdi. O'na (s.a.v.) derdini anlatmaya gelen kim olursa olsun sözünü kesmez, sonuna kadar onu dinlerdi.

Rahmet Peygamberi (s.a.v.) yumuşak ve alçak gönüllü idi. Kendine yapılan şakaları anlayışla karşılar, gerektiği zaman kesinlikle yalan katmamak suretiyle şakalarına iştirak eder, bu konuda da örnek olurdu. Peygamberliğine mahsus ciddiyet ve vakarını ashabıyla kendi arasında duvar yapmamıştı. Bununla beraber O (s.a.v.), heybetli ve ağırbaşlı idi. O'nu (s.a.v.) gören bir kimse hemen heybetine kapılır, yakın olan kimse ise derin sevgisine tutulurdu. Gülmesi tebessüm idi. O'nunla (s.a.v.) sohbet eden kimse cân-ı gönülden âşık olurdu.

Akrabasına itina eder, fakat dinen onlardan ileri derecede olanlara daha fazla değer verirdi. Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse onlara da onu yedirir ve giydirirdi.

İnsanların yıkık kalplerini yapmaya, gönüllerini hoş etmeye düşkündü. Üzgünleri teselli etme fırsatını gözler, onları incitmez, küçük büyük bütün ashabını arar sorardı. İster tanınan, ister sıradan bir insan olsun, hepsini birbirlerine gözettirir, eşit tutardı. Fakir, zengin ayırt etmeden kim davet ederse etsin icabet ederdi. Karşılaştığı bir kimseye ilk selam veren O (s.a.v.) olurdu. Hususi olarak çocukların yanına gider, onlara da selam verirdi.

Öfkeden bütün gücüyle sakınır, şayet öfkelenirse üzerinden atmak için namaza başlar. Cenabı Hakkı tesbih eder, öfkelendiği zaman ayakta ise oturur, oturuyorsa yanı tarafına uzanır, öfkeli iken bir hakarette bulunmaktan sakınır, kendine hâkim olurdu.

Burada özetlemeye çalışılan yüksek ahlak ve davranışlar Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) yüksek ahlak ve davranışlarıdır. Bu kutlu yolun temeli, Allah’ın 9 kitabına, Efendimiz’in (s.a.v.) sünnet-i seniyyesine uymaktır. Bu yoldan istifadenin temel şartı budur.

Vel Hamdü Lillâ hi Rabbil Âlemin.